Türkülerin ve Öykülerin Yolculuğu
Türküler ve Öyküler bazen seyahate çıkıp, bazen il il bazen de ülke sınırlarını aşarak dolaşmaktadırlar. Bir yerde dinlediğimiz bir türkü
Türküler ve Öyküler bazen seyahate çıkıp, bazen il il bazen de ülke sınırlarını aşarak dolaşmaktadırlar. Bir yerde dinlediğimiz bir türkü veya öykü, her an bir başka yerde karşımıza çıkabilmektedir.Türkü gibi hoyrat, mani, atasözü, masal, efsane gibi folklorik değerlerin seyatine sıkça rastlamak mümkündür.
Türkülerin ve öykülerin bu yolculuğu bazı insanları şaşırtmakta, bazen de inanılmaz hayretlere düşürmektedir. Halbuki konu incelendiğinde görülecektir ki, tarih boyunca savaş, askerlik, zorunlu iskan, ekmek parası gibi çeşitli nedenlerle bir yerden bir yere giden insanlarla birlikte türküler ve öykülerde göç etmişlerdir. Bu nedenler aralarında yüzlerce hatta binlerce kilometre mesafe bulunan değişik illerde aynı türkülere veya bir benzerlerine rastlamak mümkün olabilmektedir.Çoğu zaman da türkü ve öykünün kalıbı aynı kalmakta, türküde geçen isimler ve yer adları değişmektedir.
Olayıda dar kapsamda düşünen, mahalli bazda algılayan bazı kişiler kendi yörelerinde söylenen bir türküyü başka bir yöre adına duyduklarında “eyvah türkümüzü çalmışlar” diye serzenişte bulunmaktadırlar. Halbuki folklorda bir yörede söylenen bir türkü, çoğu zaman diğer bölgelerde de sevilerek söylenebilmektedir. Çoğu zaman da bu türkünün esas kaynağı da tespit edilememektedir.
“Drama Köprüsü Hasan Dardır Geçilmez” türküsünün bu konuya en bariz örnek olarak verebiliriz. Bu türkü Trakya türküsü olarak bilinir. Trakya dan yaklaşık 2000 kilometre uzaklıktaki Kerkük te de bu türkü yıllardır sevilerek okunur, Suriye nin Halep şehrinde de Arapça olarak okunur, hakeza yıllardan beri Şanlıurfa daki müzik meclislerinde de “Heyyo Hasan” diye okunur.
Türkülerden bir kaç örnek vermek gerekirse;
Bartın da söylenen “Çocuk oyun türküsü” nde; Bartın da mahallenin çocukları bir araya gelir uzun bir sırığın ucuna bağladıkları sepetle yanaşırlarmış pencerenin önlerine.Sepetin içine çerez ve yemiş konmasını beklerler. Ev sahibi pencereye geç çıkar veya yemişte cimrilik ederse, çocuklar ev sahiplerine manilerle takılırlar.
Benzer bir çocuk oyunun ve türküsü de “Çömçe Gelin” adıyla Urfa da vardır.
Yağmur yağmadığı zamanlar Urfa da yağmur duasına çıkarlar. Çocuklar da Fakirlere bulgur toplamak ve eğlenmek üzere “Çömçe Gelin” diye bir oyun oynarlar. Çöçe Gelin, insan şeklinde bir birine çatılmış iki ağaç parçası üzerine eski bir elbise giydirilerek yapılır. Çocuklar hep birlikte dolaştırarak;
Çöçe gelin ne ister,
Allah tan rahmet ister
Göbekli harman ister
Koç koyun kurban ister…
Ver Allah ım ver bir yağmurnan bir sel
Şeklindeki tekerlemeyi, kendi ezgisi içinde söyleyerek Çömçe gelini kap kapı dolaştırırlar. Kapısı çalınan kişi Çömçe gelinin üzerine tasla su döker ve kapıya gelen çocuklara bulgur, un, ekmek vb. verilir. Toplanan bulgur, un fakirlere verilir. Ekmek ise Balıklıgöl e götürülüp balıklara yem olarak verilir. Çöçe gelin oyununa yurdun bir çok yöresinde de rastlanır.
Bu ve bunun gibi yurt sathında yayılmış bir çok folklorik ürünleri, türküyü, maniyi ve halk hikayelerini, masalları ele alırsak, bunların bir yöreden başka bir yöreye, bazen de bir ülkeden başka bir ülkeye yolculuğunu, daha bariz bir şekilde görebiliriz. İnsanlar göç ettikçe, bir çok kültür değeri gibi türküler ve öykülerv de onlarla birliikte göç eder ve göçler devam ettikçe de bu folklorik değerlerin de göçü devam edecektir. Hele mekan kavramını ortadan kaldıran günümüz iletişim ve ulaşım araçları ile bu kültür göçleri daha da hızlanacaktır.
Türkiye Türkçesinde Ağıtlar, Prof. Dr. Şükrü Elçin – Kültür Bakanlığı Yayınları s.78 Ankara 1990